24 Aralık 2017 Pazar

Fotoğraf: Doruk Seymen


ERGİN İNAN 
SANATLA BESLENEN 50 YIL


Usta Fırça Ergin İnan 50. sanat yılını kutladı. Tüm sene boyunca farklı sergiler ile sanatseverler ile buluşan ressamın arşiv niteliğinde kitabı Sevil Dolmacı Art Consultancy tarafından hazırlanandı.


 Ergin İnan’ın Malatya’da başlayan İstanbul ve Almanya’da devam eden sanat yaşamı 50. Yılını dolduruyor. Bu anlamlı yıl dönümü için Sevil Dolmacı kendi galerisinde özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Ergin İnan İle bir araya gelerek sanat üzerine keyifli bir söyleşi geröçekleştirdik.



“Atölyemde her taraf boya doludur. Sakin bir ortamda yaşıyorum.”


50. yılınızı kutluyorsunuz, Sevil Dolmacı Galeri’de özel bir sergi düzenlediniz neler söyleriniz?

Aslında 50. yıl kutlamak benim aklıma gelen bir fikir değildi. Sevil Dolmacı’nın aklına gelen bir fikirdi. 50. yıl dolunca bana hediye niteliğinde bir sergi düzenlemek istediler. Bu sergi güzel bir etkinlik oldu. Elimizden geldiğince çok esere yer vermek istedik.

Boya teknikleriniz ile öne çıkıyorsunuz temeli nereye dayanıyor?
Temeli Almanya’da gittiğim Münih Akademi’ye dayanıyor. Orada bu tekniğimi geliştirmeye başladım. 70’li yıllarda boya resimlerimi daha çok üretmeye başladım. Tabii ki okulda boya resimleri yapıyorduk. Boya teknolojisini kullanmak ya da çok iyi öğrenebilmek bazı imkanlarla oldu. Münih Akademisi’nde bulunmam o imkanı bana getirdi. Orada önemli bir hocamız vardı bize geçmişteki bütün teknikleri anlatır ve uygulamalı olarak gösterirdi.

Boya ve renk üzerindeki başarılı etkiniz için ne söylersiniz?
Geçmişten bugüne değerlendirme yaptığımda, hem deseni ve boyayı iyi kavramak, düşüncenizi çok daha iyi ortaya koymanız ile oluyor diyebilirim. Bu sergi bugünü yansıtırken geçmişten ipuçları sunuyor.

Sanatçının erken dönemlerinden günümüze kadar gerçekleştirdiği grotesk figürlerden oluşan desenler, daha sonra böcekler, yazılar ve birçok metafizik öğe, bugün Ergin İnan resmi deyince akıllara gelen form ve içerik dünyasını oluşturuyor.


Serginizde daha çok son dönem eserleriniz yer alıyor değil mi?
Evet, serginin çoğunluğu son dönem eserlerimden oluşuyor. Heykellerime de yer verdik.
Farklı disiplinlerde sanat üretiyor olmak nasıl bir süreç? Birbirini etkiliyor mu?
Aslında resim ve heykel farklı disiplinler gibi görülse de aslında aynı prensipler ile üretiliyor. Üç boyutlu çalışmak ile bir yüzeyde çizim yapmak arasında çok büyük bir fark yok. Benim bir dönem yaptığım kümbet formlarının üzerinde yaptığım resimler de resim ve heykel birleşmiş oldu. Disiplinler birlikteliği var burada. Bugünkü resim anlayışında şekillendirme ve yüzeyde çalışma bir arada görülüyor. Çağdaş resim anlayışında çok farklı performanslar bir arada bulunuyor. Teknoloji, hologram kullanımı artık resimde yaygın olarak kullanılıyor. Bütün dünyada bunu görüyoruz.

Heykel ve resim üretirken benzer bir ilhamla mı yola çıkıyorsunuz?
Heykellerimde,  resim üretirken nasıl içimden gelen bir duygu ile hareket ediyorsam burada da aynı şekilde, içimden gelen bir duygu ile ellerimle form veriyorum. Heykel çalışmalarım beni bir anlamda dinlendiriyor.

Artık imzanız haline gelene böcek figürlerinizin başlangıç hikayesi Salzburg Yaz Akademisi’nden bir hocanıza yazdığınız mektup ile başlıyor, anlatır mısınız?
Oradaki hocam aslında İtalyan’dı. Venedik’te profesördü. Yaz akademisinde derslerine katıldım oradan döndüğümde ona bir mektup yazmak istedim. Bir sanatçıya mektup yazarken sadece sözcükler olamaz diye düşündüm. Kendi resmimden bir şeyler yapmalıyım derken yerde böcekleri gördüm ve onları bir harf bir sözcük gibi resmettim. Sene 1969’du, o tarihten itibaren böcekleri resimlerime taşıdım.



Resimlerinizin üzerine yazdığınız cümlelerin, mısraların ilham kaynağı nedir?
Bazen içinden gelenleri yazdım. Mesnevi çok okuduğum için ve onun eserlerinden farklı düşüncelere daldığım için bana bir yazma fikri geldi. Bu yazma düşüncesi resim ile kaynaştı. Desenle resimi ayırt etmiyorum, ikisini de aynı metot ile gerçekleştiriyorsunuz. Yazı ayrı bir resimsel biçim. Hiçbir zaman yazdığım sözcüklerin anlamını yitirtmedim. Benim yazdıklarımda düşünceler ve mesajlar var.
Resimlerinizde kullandığınız kitap sayfalarının da hikayesini anlatır mısınız?
Bir gün sahafa gittiğimde yerde öbek öbek kağıtlar görmüştüm ve sayfalardan kolajlar oluşturarak Mektuplar eserlerimi oluşturdum. Onlara ‘Dostlara Mektuplar’ adını vermiştim. Bu kitap sayfaları Osmanlıca ve ben Osmanlıca bilmiyorum. Bir gün başımdan şöyle bir anı geçti. Fehmi Koru yaptığım bir uzun mektup eserimi görerek “Siz eski dil biliyorsunuz.” dedi. Ben bilmediğimi söyledim ama ısrar etti. Ben orada bir bal tefsirinin üzerine arı resmi çizmişim bilmeden, o sebeple bildiğimi düşündüğünü açıkladı bana. Buna tesadüf ya da sezgi diyebiliriz. O sayfaların hepsi bir resimsel bir şekilde seçiliyor, rastgele konmuyor.



Eserlerinizde hep canlı renkler var, renk sizin için ne ifade ediyor?
Aslında renk çok şey ifade ediyor çünkü çok anlam yükleyebilirsiniz. Renge ait çok cümle yazdım resimlerimin üzerine. Dönemin teknolojisinden ortaya çıkan yeni akrilik boyalar bize çok seçenek de sunuyor. Resim hissettiğiniz bir duygunun, izlenimin dışa vurumu. Renkleri taze taze kullanmalısınız. Boyayı birbirine karıştırmadan, kahverengileşmeden kullanmak önemli. Bu canlı renkleri kullanmak için çok iyi akrilik boya tekniği bilmek gerekiyor. Hangi renk ne zaman hangi renkle yan yana gelecek bunu bilmek önemli. Bütün bunlar zaman içerisinde oturuyor.
Bu yaptığınız boyama tekniğinin bir adı var mı?
Ben kendime göre bir teknik gerçekleştiriyorum, bana ait bir teknik. Boyayı kalın kullanıyorum. Daha büyük boya formlarını birbiri içerine karışmadan ya da düzenli bir karışım içinde sunuyorum, bu da içinizden gelen ani bir duyguyla oluyor. Boya içinizden gelen duygu ile birlikte sizinle harekete diyor.


Nasıl bir ortamda çalışırsınız?
Atölyemde her taraf boya doludur. Sakin bir ortamda yaşıyorum. Evimin iki katını da atölye olarak kullanıyorum. Böceklerimi yaparken akrilik kullanmıyorum, onları yaparken yağlı boya tekniği ile çalışıyorum. Akrilik çok hassas bir form ve biçimleyici olamıyor. Yağlı boya ile daha gerçekçi bir form üretebiliyorsunuz.

Yaşadığınız alanda sanata ne kadar yer var?
Evim başlanmış ve bitmemiş eserler ile dolu. Yatak odamda setin üzerinde tuttuğum resimlerim var, onlar her zaman oradalar. Bir odada kilitli tuttuğum, kimseye açmadığım resimlerim var, benim için özel olan resimler.

Yeditepe Üniversitesi’nde öğretmenlik yapmaya devam diyorsunuz, nasıl bir öğretmensiniz?
Hep iyi ilişkiler içerisindeyim. Her öğrenci farklı bir çalışma yürütmek ister, ona göre farklı ödevler veriyorum. Çağdaş sanat teknoloji ile birlikte değişime uğradı. Yeniliklerin içinde neyin daha iyi olduğunu gözleyerek onlara aktarmaya çalışıyorum.

Almanya’da Güzel Sanatlar Bölümü’nde okumak size neler kattı?
İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü'nde okuduğum zaman da Alman hocalar ile okuduk. Türk- Alman birliği ile oluşmuştu okul.  İyi ki orada şekillendim. Çok önemli hocalar vardı. Malatya’dan gelen bir öğrenci olarak farkı bir eğitim anlayışını görmüş oldum. Oradan önce resim anlayışım gördüğüm bir şeyi benzeterek kağıda aktarmaktı. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda farkı düşüncelere sevk ettiler. Nokta problemini pinpon toplarını havadan atarak öğrettiler. Miro, Kandinskiy’i öğrettiler. Bach konçertosu çalıp resmini yaptırdılar. Mevlana’yı anlattılar. Bir neyzeni getirip dinleterek resim yaptırdılar. Şile’de sanat filmi çevirdik. Bütün bunlar Anadolu’dan gelen bir öğrenciyi çok etkileyecek eğitimlerdi.













8 Aralık 2017 Cuma


BİR KUZEY MASALI ESTONYA

Yeşile ve huzura doyacağınız, tarihi yapıları ile orta çağdan izler bulacağınız, modern, sanat dolu bir ülke sizi bekliyor.





Estonya’nın başkenti Talin’e Türk Hava Yolları ile ulaşabilirsiniz. 2 saat 50 dakikalık uçuş haftanın her günü karşılıklı devam ediyor.

Kuzey Ülkerleri masalsı havaları ile bilinirler. Evet, doğru, sokaklarda yürürken o kadar huzurlu ve sakinsiniz ki kendinizi bir masalın içinde sanabilirsiniz. Estonya kendine özgü siyah ekmeği, marzipanı (bedem esmesi), alabalığı ve doyamadığınız yeşil dokusuyla size huzur verecek. Estonya’nın gözünden kaçmayacak bir özelliği de sanata düşkün bir toplum olmaları. Ziyaret ettiğiniz tarihi yerlerde sürekli ve geçici sergilere şahit olacak, gittiğiniz restoran ve kafelerin tablolarla süslendiğini göreceksiniz




Sıcak insanları, lezzetli yemekleri, temiz havası ve sanata düşkün halkı ile Estonya modern zamanlar masalı arayan gezginleri bekliyor.


 TALİN

Estonya’nın başkenti Talin’e Türk Hava Yolları ile ulaşabilirsiniz. 2 saat 50 dakikalık uçuş haftanın her günü karşılıklı devam ediyor. Eski şehir ‘ Old town’ Avrupa’da kurulan ilk şehirlerden biri ve Orta Çağ’ı yaşatıyor. Unesco Dünya  Mirası Listesi’nde olan Eski şehir kiliseleri, tarihi binaları, birbirinden güzel kafe ve restoranları ile görülmeye değer.Avrupa’nın pek çok kentinde olduğu gibi sokaklarda heykellere rastlıyorsunuz. Opera ve Bale binası ve Drama Tiyatrosu Sahnesi sanatseverlerin zevkle gezecekleri yerler arasında. Toompea Tepesi şirin şehre tepeden bakarak fotoğraflamak için en güzel nokta. Orada bir Talin martısı sizi selamlayacak. Turistlere oldukça alışık olan ve siz fotoğraf çekilirken yanınızda poz veren bu şirin ev sahibi için yanınızda onun yiyeceği bir şey götürebilirsiniz. Alexander Nevsky Cathedrali bütün görekemi ile sizi karşılayacak. 1991’de Sovyet Rusya’dan ayrılan Estonya’da Rus kültüründen izler bulacaksınız. Bugün Estonlar ve Ruslar bir arada yaşıyorlar. Rehberimizin aktardığına göre araları da gayet iyi. Eski şehirin dar ve arnavut kaldırımlı yollarında gezmek oldukça eğlenceli. Ural Altay. dilinden gelen Estonca’da az da olsa anlayabileceğiniz kelimler mevcut. Raekoja meydanı’nda Avrupa’nın en eskş eczanesi var ve hala faliyette. Katarina geçidi sizi Orta Çağ havasına çağırıyor, geçitte el işi tahta ve keçe hediyelik eşyaları bulabilirsiniz. Estonya soğuk bir şehir olduğu için koyun yününden eldiven ve bereler bulabilirsiniz. Oldukça tülü bir koyun çeşitleri var ve ondan kışın sizi sıcacık tutacak ürünler yapıyorlar. Dikkatimi çeken bir diğer giyecek de keçe oldu, rengarenk keçeden yapılmış şapka ve ceketleri beğeneceksiniz. Tarihi dokulardan Kiek İn De Kök kulesi öncelikle fonetik olarak çok hoşumuza gitti. Burası Talin savunma kulesi, bir söyleyişe göre orada nöbet bekleyen askerler, evlerin mutfaklarında yemek yapan kızları görerek evlenecekleri kızı seçerlermiş, bu sbeple kulanin adı  “ Mutfak Kulesi” adıyla anılıyor. Kadriorg Palace diğer adı ile Katarena’nın Sarayı şehirde görülecek yerlerden biri. Wesenbergi’de bulınan sarayın bahçesi ve içi oldukça görkemli. Bir dönem başbakanlarına ev sahipliğ de yapan bu görkemli sarayda kalıcı ve geçici sergiler yer alıyor. Biz oradayken saray “Gerçek sanat mı yoksa taklit mi?” sorusunuz sorduran ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyordu. Şehirdeki ilgi çekici bir diğer müze “ Estonian Maritime Museum”. Burada gerçek bir denizaltının içine girerek değişik bir denyim yaşayabilirsiniz. Bu müze geçen sene Avrupa’nın en iyi müzesi ödülünün de sahibi olmuş. Similasyon uçak kullanabileceğiniz müzenin mimarisi oldukça ilgi çekici. Resim meraklıları için “Kumu Art Museum” da örülmeye değer. Bu müzeyi gezerek Estonya sanatı ve kültürü hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

Alexander Nevsky Cathedrali bütün görekemi ile sizi karşılıyor.





Estonya’da badem yetişmese de marzipan yapımı oldukça yaygın. Badem ezmesini sade tüketmekten çok çikolata kaplayarak ya da aromalar ile çeşitlendirerek sunuyorlar.

NEREDE YENİR



Eski şehirde “Olde Hansa” Orta Çağ atmosferindeki dekorasyonu  ve geleneksel giysiler ile servis yapan Eston garsonları ile oldukça ilgi çekici. Rezervasyon yaptırark gidebileceğiniz konsept bir mekan da Nano. Nano ünlü eski model Beatrive Fenice’nin işlettiği özel bir restoran. Evinin altında bulunan restoranda güzel model yemekleri kendi pişirerek ikram ediyor. Yaptığı pop-art işleri, resimlerini de sergilediği mekan oldukça ilgi çekici. Baktık Denizi’nin kıyısında olması sebebiyle balığı çok fazla tüketiyorlar ve balıkları lezzetli. Hemen hemen her restoranın kendi pişirdiği Estonya  siyah ekmeği ise çok lezzetli. En lezzetli siyah ekmeği  yine eski şehrin içinde yer alan Leib& Aed’de yedim. İkinci gecemizde Noa adlı deniz kıyısı bir restoranda yedik. Modern tarzı ve şık sunumları ile kalbimizi fetheden restoranın menüsü oldukça lezzetliydi Tam bir gün batımı restoranı olan Noa’da güzel havalarda dışarıda oturarark manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Şehir merkezindeki Manna La Rossa hareketli mekanlardan bir tanesi. Akşam yemeği sonrası müzik dinlemek için orada vakit geçirebilirsiniz. Telleskivi bölgesi İstanbul Karaköy’e benzeyen oldukça güzel bir bölge, Talin’li sanatçıları gittiği popüler rotalardan biri.


Eski şehirin dar ve arnavut kaldırımlı yollarında gezmek oldukça eğlenceli. Ara sokaklardadaki birbirinden şirin kafelerde kahve içebilirsiniz.

ŞEHRİN DIŞINDA YEMEK
Mer-Mer restoran yine denizen kıyısında yeşilliğin içinde, huzur, dinginlik ve lezzet bulacağınız özel bir restoran. Şehir merkezine yaklaşık bir saat uzaklıkta. Orada yaşayan Eston bir çiftin işlettiği butik restoranda yemek yemek için önceden rezervasyon yapmalısınız, kapıdan gelenlere hizmet vermiyorlar. Sempatik çiftin sevisi ve yemekleri oldukça güzeldi. Sağlıklı yemek tercih edenlerin çok seveceği salata ve balıkları var. Yemekten sonra yürüyüşe çıkabileceğiniz doğa ile iç içe olan bu ev-restoran Estonya’daki en tatlı anılarınızdan biri olabilir.

Baktık Denizi’nin kıyısında olması sebebiyle balığı çok fazla tüketiyorlar ve balıkları lezzetli. Hemen hemen her restoranın kendi pişirdiği Estonya  siyah ekmeği ise çok lezzetli.

MARZİPAN ATÖLYESİ

Estonya’ya gittiğinizde oldukça sık duyacağınız bu kelime meraklılarının bildiği gibi badem ezmesi anlamına geliyor. Estonya’da badem yetişmese de marzipan yapımı oldukça yaygın. Badem ezmesini sade tüketmekten çok çikolata kaplayarak ya da aromalar ile çeşitlendirerek sunuyorlar. Gıda boyası ile boyanmış marzipanları hemen hemen her markette görecekseniz. Arzu  edenler Kalev adlı dükkanda 10 euro karşılığında marzipan atölyesine katılarak marzipan boyayabilirler. İçinizdeki sanatçının canlanacağı bu atölyede marzipan boyamanın inceliklerinin tiyolarını aldıktan sonra işe koyulanbilirsiniz. Boyama deneyimlemenizden sonra marzipanlara daha farklı gözle bakacaksınız.

LAHEMMA ULUSAL PARKI

Doğanın içinde yürüyüş, koşu yapmak ya da sadece sezsizliği dinlemek için Lahemma ulusal parkına gidebilirsiniz. Parkın içinde bir bataklık yer alıyor. Bataklığı insanlardan korumak için üzerine bir yürüyüş yolu yapmışlar, yanlış okumadınız doğa o kadar kıymetli ki onu mümkün olduğunca koruyorlar. Ormanın içindeki bu bataklık bölgede altın çiçeği olarak çevirebileceğimiz bir bitki var, bu bitkinin reçeli pek çok yerde karşınıza çıkacak. Uzun çam ağaçları ile dolu ulusal park temiz havası ile size yaşadığıızı hisssettirecek. Nem olmadığı için Talin’in çok temiz bir havası var. Avrupa’nın en yeşil irinci şehri olan Talin’in dışına çıktıkça daha da yeşil bir coğrafya size kucak açıyor. Ulusal parkın içinde gezerken şanlıysanız parkta yaşayan hayvanlara rastlayabşlirsiniz.


PALMSE MALİKANESİ

Palmse Malikanesi yine Talin’e bir saat uzaklıkta Barok tarzı malikanelerden biri. Estonya’da pekçok malikane var. Açık hava müzesinin içinde yer alan Palmse malikanesinin bir zamalar ev sahibi Alman bir aileymiş. Malikanenin mutfağında çeşitli siyah ekmeklerin ikram edildiği, bir zamanlar mutfak düzeninin nasıl olduğu ile ilgili hoş bir tanıtım dinlemniz mümkün. Malikane içinde yaşayanlar varmış gibi döşeli. Çalışma odasının ve kütüphanenin olduğu odalar, duvarlarda bir zamanlar malikenede yaşayanların fotoğrafları ile süslü. Bir odasında dönem kıyafetleri bulunuyor, oradan isteğiniz kıyafeti seçerek anı fotoğrafı çektirebilirsiniz.




DOĞANIN İÇİNDE BİR SPA

Estonya’da son gecemizi doğanın içinde bir spa otelinde geçirdik. Yine tarihi bir malikane olan otel, retore edilerek otel haline getirilmiş. Mükemmel bisiklet gezileri yapabileceğiniz  Vihula göz alıcı gün batımıyla da görülmeye değer. Kuzey ülkesi olduğu için sonbaharda doğal olarak güneşin geç battığı Vihula, kırmızı, pembe ışıklar saçan gün batımı ile ıldukça özel bir yer.  Doğanın içinde huzura kavuşmuşken bir de spa’da masaj yaptırırsanız akşam deliksiz bir uyku sizi bekleyecek. Vihula Country Club, lavantalarla dolu bahçesi ve bahçelerinde yetişen sebzelerle hazırladıkları yemekleri ile sağlıklı, butik ve dingin bir ortam sunuyor.



RAKVERE


 Estaonya’nın 3. büyük şehri Rakvere. Bu güzel şehirde festivaller düznleniyor; Punk müzik festivali,  uluslararası Green Christmas Müzik festivali, ve iki yılda bir Baltoscandal adlı uluslararası tiyatro festivali. Rakvere kalesi özellikle çocukların çok severek ziyeret edeceği bir kale. Kalen Orta Çağ insanlarının kostümlerini giymiş oyuncular ve sevimli hayvanlarla dolu. Rehberiniz size Orta Çağ dövüşleri ile ilgili çeşitli antrenmanlar yaptırıyor. Ok atmadan, kılç dövüşüne kadar tiyolar alacağınız kalede Orta Ç ağ lezzetlerinden oluşmuş bir yemek yiyebilirisiniz. Kalenin duvarlarından şehir manzarası da oldukça güzel gözüküyor.  Tarvas heykeli, kent meydanı, Barok Holy Trinity Kilisesi, Theotokos Ortodoks Kilisesi de gezilebilecek yerler arasında.


Estonya’dan bana kalan huzur oldu, 4 günlük Estonya gezisi bir dahaki sfere karlı günlerde gitme isteği de uyandırdı. Sıcak insanları, lezzetli yemekleri, temiz havası ve sanata düşkün halkı ile Estonya modern zamanlar masalı arayan gezginleri bekliyor.