28 Ekim 2022 Cuma

Monte Carlo Balesi Kostüm Tasarımcısı/Philippe Guillotel

Philippe Guillotel Monte Carlo Balesi Kostüm Tasarımcısı "Kostümleri çizdiğim anda var oluyorlar aslında, sonrasında benden çıkıyorlar ve adeta onları koreografa ve yönetmeme göstermemi istiyorlar. Dansçıların daha çok hayvan gibi gözükebilmeleri için ellerinin mümkün olduğunca az görünmesi gerekiyordu."
Yeni bir gösterinin kostümlerini nasıl hazırlıyorsunuz? Özel bir bale için daha önce neler yapıldığını araştırmakla işe başlıyorum. Hikayesini okuyorum ve farklı boyutlarını araştırmıyorum. Farklı karakterlerle kendi bakış açımı katarak küçük çizimlerle sayfaları dolduruyorum. Başlangıçta yaptıklarım hiç hoşuma gitmiyor, ama daha sonra kafamdaki dünya şekillenmeye başlıyor ve farklı karakterler kabuğundan çıkarak hayat buluyor. Onları çizdiğim anda var oluyorlar aslında, sonrasında benden çıkıyorlar ve adeta onları koreografa ve yönetmeme göstermemi istiyorlar. Böylece bir karakter doğuyor. Çalışmaya başlamadan önceki hazırlık sürecinizden bahsedebilir misiniz? İşe araştıracağım alanları belirlemekle başlıyorum. Örneğin bu bale için işe avcıların farklı dönemlerde nasıl giyindiğini araştırarak başladım. Farklı türde kuşları ve onların tüylerini derin bir şekilde inceleyerek devam ettim. “Göl” balesinin kostümlerini hazırlarken nelerden ilham aldınız? Aklıma en çok takılan şey, klasik balenin en ikonik kostümü olan düz tütünün bu baleyle mükemmelliğe ulaşmış olması oldu. Bu yüzden bunu dikkate almam çok önemliydi. Tabii ki klasik tütüye kendi modern yaklaşımımı kattım. Yönetmen de kendi düşüncelerini benimle paylaşarak yaratım sürecinin şekillenmesine yardım etti. Dansçıların daha çok hayvan gibi gözükebilmeleri için ellerinin mümkün olduğunca az görünmesi gerektiğini söyledi. Bu da gerçekten daha vahşi bir ortam hissi verebilmeye yardım etti.
Son gösterinizde kostümleri hazırlarken en çok hangi malzemeleri kullandınız? Malzeme olarak aşırı hiçbir şey kullanmadım. Öncelik dansçıların kendilerini rahat hissetmesiydi. Lycra, tül, file ve şifon ile çalıştım. Sonra onları işlemlerden geçirdik. Boyadık, pile verdik, baskılar yaptık… Düşmanların daha rahatsız edici gözükmeleri için tüylerinde bronz gerçek yavru horoz tüylerini tercih ettim. Kuğular için ise stüdyoda yapılmış yapay tül tüyleri kullandım. Hafif ve sağlam olmaları gerekiyordu. Bolca ve farklı tonlarda seçtim. Dans kostümleri yaratmanın sırları neler? Kuğu Gölü Balesi gibi özel bir balenin kostümlerini hazırlamak ne kadar sürüyor? İşin sırrı dansçıların, kıyafetlerini sanki kendileri seçmişçesine hem güzel hem rahat hissetmelerinde. Tabii ki provalar ve tadilatlar uzun sürüyor. Koreograf ve yönetmenle yaptığım ilk toplantıdan sonra bu balenin kostümlerini hazırlamam bir yıl sürdü.
Günlük hayatınızda en beğendiğiniz tasarımcılar hangileri? Jean-Paul Gaultier, Jean-Paul Goude, Apple'in tasarımcısı, Alexander McQueen ve daha birçok isim… Kostüm tasarımcısı olarak çalışmaya nasıl başladınız? Küçük bir çocukken bile kostümler beni heyecanlandırırdı. Tam olarak hatırlayamasam da sanırım altı ya da yedi yaşındaydım. Kıyafetler ve kostümler hakkında her şeyi öğrenmek istiyordum. Nasıl tasarlarım ve nasıl gerçeğe dönüştürürüm diye kafa yorardım. Ve sonra dans resmin içine girdi. Kostüm başlı başına harika bir şey, ama hareket eden bir kostüm sihirli! İşe Club Med’in şovlarıyla başladım, daha sonra 1980’lerde modern dans kostümleri yaptım. Daha sonra Philippe Decouflé ile tanıştım ve birlikte kariyerlerimizde ilerledik. Aynı şekilde Jean-Christophe Maillot ile de. Monte Carlo Balesi ile hikayeniz ne zaman başladı? Jean-Christophe Maillot, Uyuyan Güzel’de onunla çalışmamı teklif etti. O dönemde danstan uzaklaşıyordum. Alain Chabat ile Asterix kitaplarından uyarlanan Mission Cleopatra filmi için çalışmayı yeni bitirmiştim. 11 Eylül 2001’de Monaco’ya geldiğimde çok coşkulu değildim aslında. Fazla ‘klasik’ olacağını düşünmüştüm, ama Jean-Christophe Maillot ile birlikte çalışmaya başladığımızda ve benimle aklındakileri paylaştığında balenin büyüsüne kapıldım. Tasarladığınız en unutulmaz kostüm hangisiydi?
Belle için hazırladığım kostüm… Bazıları 2.5 metrelik şeffaf bir balonun kostüm olmadığını düşünebilir, ama bana göre öyle. Kimin için kostüm tasarlamak isterdiniz? Prens Albert için.

29 Kasım 2018 Perşembe

CHANEL KOZMETİK SERÜVENİ



    CHANEL NO 5'İN YOLCULUĞU




1921 senesinde Chanel’in ilk -sonrasında oldukça ses getirecek- parfümü olan Chanel No.5’in yaratıcısı Ernest Beaux Chanel’e 1-5 ve 20-24 arası iki seri sundu. Chanel ise 5’i tercih etti. Beaux’un “Peki parfümün ismi neden Chanel No.5?” sorusuna karşılık ise, “Ben her yılın beşinci ayı olan Mayıs’ın 5’inde defilemi başlatırım ve bu 5 numara bana şans getirecek, inanıyorum.” deyip markasının adını ‘Chanel No.5’ koydu.


                                                   Chanel No.5’in yaratıcısı Ernest Beaux.



Coco Chanel parfüm için çok basit bir şişe çizdi. Şişenin içindekinin şişeden çok daha önemli olduğunu da hep söyledi. 1920 ve 1930’lu yıllar arasında Coco Chanel 1922’de Chanel No.22, 1924’te Cuir de Russie, 1925’te Gardenia ve 1926’da Bois Des Iles gibi birçok yeni parfüm çıkardı ama hiçbiri Chanel No.5 kadar ses getirmedi. 1954 yılında Amerikalı aktris Marilyn Monroe Chanel No. 5 parfümünü tanıttı. Bir röportaj sırasında, bir gazeteci, Marilyn Monroe’ya uyumak için ne yaparsınız diye sordu, Monroe’nun cevabı ilginçti: “No. 5’in küçük bir damlasını koklamam yeterli”. İstemeden de olsa Marilyn’in bu sözleri, mükemmel bir reklam sloganı olmuştu bile. 

   

Bir röportaj sırasında, bir gazeteci, Marilyn Monroe’ya uyumak için ne yaparsınız diye sordu, Monroe’nun cevabı ilginçti: “No. 5’in küçük bir damlasını koklamam yeterli.


Bu, Chanel için büyük bir şanstı çünkü o zamana kadar No.5’in satışlarının çok da iyi gittiği söylenemezdi. hanel, genç takipçilerini sevindirmek için 2003 yılında Coco Mademoiselle’i çıkardı. Aynı yıl muazzam bir popülerliğe kavuşan Chanel, Cambon’da bir butik daha açtı. Asya pazarında da etkisini sürdüren Chanel, şık ve lüks bir alışveriş bölgesinde bulunan 50 milyon dolar ödediği 2 bin 400 metrekarelik bir mağazasını açtı.
                                        Chanel ilk makyaj koleksiyonunu 1924 yılında sundu.


Chanel ilk makyaj koleksiyonunu 1924 yılında sundu. Koleksiyon rujlardan ve yüz pudralarından oluşuyordu.Karl Lagerfeld'in merakla beklenen kısa filmi "One Upon a Time"da  Keira Knightley'nin Coco Chanel'i canlandırdırdı. Markanın başlangıç hikayesinin anlatıldığı kısa film, Chanel'in ilk mağazası olan Deauville'de geçiyor. 1913 yılında geçen ve adeta kısa bir dönem filmi olan videoda, şahane kostümler içerisinde Stella Tennant, Lindsey Wixson, Ashleigh Good gibi oyuncuları görüyoruz.

                                                 

       Karl Lagerfeld'in merakla beklenen kısa filmi "One Upon a Time"da  Keira Knightley'nin Coco  Chanel'i canlandırdırdı.


Chanel 2016  Makyaj koleksiyonu için güzel oyuncu Kristan Stewart ile anlaştı. Chanel'den yapılan açıklama da Stewart'ın büyüleyici güzelliğini Chanel makyaj ürünleri ile öne çıkardıklarını açıkladılar. "Modern ve magnetik güzelliği ve özgür ruhuyla Kristen, günümüz Chanel kadını profiline tam anlamıyla denk düşüyor." diye de vurguladılar. Kristen Stewart yıllardır Karl Lagerfeld'in ilham perisi. 

                                                 

                   Chanel 2016  Makyaj koleksiyonu için güzel oyuncu Kristan Stewart ile anlaştı. 

Bu yüzden Chanel makyajına yüz vermesi de elbette ki kaçınılmaz oldu. Kampanyanın fotoğrafları usta fotoğrafçı Mario Testino'ya emanet edildi ve harika kareler çıktı.
Keira Knigtly Rouge Coco’nun 2016’da yüzü oldu. Koleksiyon, parlak pembelerden, koyu şarap bordosuna kadar 29 farklı renk alternatifinde yer aldı. Chanel sevenler için ufak bir ayrıntı daha her ruj efsanevi Coco Chanel’in bir arkadaşının ismini taşıdı.


29 Ağustos 2018 Çarşamba

BALİ'DE NEREYE GİTMELİ?

Benim Balim

Tütsü kokuları, yeşilin binbir tonu ve huzur Bali'nin üç temel özelliği. Bu tatil adası eğlence ve dinginlik arayanlara farklı seçenekler sunuyor.

Evlendikten sonra balayı yapma şansımız olmadı. Biz de geç balayı yapmak için Bali'ye gelmeye karar verdik. Bali deyince sizin aklınıza ne geliyor bilmiyorum benim istediğim doğa ile iç içe olmaktı. Araştırdıkça ve gidenlerle konuştukça Bali'de tatilin sakinlik, huzur ve doğadan ibaret olmadığını oldukça hareketli olduğunu gördüm. Bali oldukça büyük bir ada ve gidecek pek çok farklı bölge var. En popüleri Antalya'ya benzetilen Seminyak. Seminyak beach kültürünün olduğu oldukça turistik bir yer. Biz sırası ile Nusa Dua, Seminyak ve Ubud'da kaldık. Bir daha gelme şansım olursa çok turistik olmayan iç bölgelere de gitmek isterim.

Ubud yeşili ile beni büyüleyen yerlerden biri oldu. Yukarıdaki fotoğragı Ayung Resort otelinde çektim.


Uçak
Biz Singapur Havayolları ile geldik. Biletimizi Şubat'ta alarak Ağustos ayı yani en yüksek sezonu tercih ettik. 2018 Şubat'ta 6500 tl ye iki kişi almış olduk. Eğer Haziran'da alsak iki katı ödememiz gerekecekti. Yani önceden planlamakta fayda var. Istanbuş Atatürk'ten 10 saat Singapur'a uçtuk ve ardından iki saat ara ile Bali uçağına bindik ve 3,5 saat uçtuk. Havalimanında hemen siE yüksek fiyatlar sunuyorlar sıkı bir pazarşıkşa ilk fiyatın yğzde ellisinden aşağı gidebilirsiniz. Bize 500 bin dediği yere 100 bin rupiye başka bir şöför götütürüm dedi. Grab uygulaması var Uber gibi ama havalimanına girişi yasak.Ben size taksimetresi olan Blue Bird'u öneririm hem güvenilir hem de yasal.


Nusa Dua 
Nusa Dua Bali'de denizin en güzel olduğu bölge. Aynı sebeple de su sporlarının yaygın olarak yer aldığı bir bölge. Burada vızır vızır geçen jet skiler, motorun arkasına bağlı büyük deniz yatakları gibi her türlü su sporu mevcut. Denizin rengi oldukça güzel. Biz Nusa Dua Novotel'de iki gece konakladık. bahçe terası olarak adlandırılan bir oda tercih ettik. Otel deniz kıyısında. Otelin enerjisi oldukça güzel. Daha sonra Seminyak ve Ubud'a gittiğimizde bu bölgenin daha sakin bir bölge olduğunu anlamış olduk.
                                                Nusa Dua Bali'deki en güzel denize sahip.


Bali'deki ilk gecemizi geleneksel Bali mutfağı ile ünlü bir restoranda geçirmeye karar verdik. Bumbu Bali Restaurant& Cooking School Nusa Dua'da bulunuyor. Şişe geçirilerek mangalda pişirilen Satay Bali'de en çok karşılaşacağınız yiyeceklerden biri. tavuk, balık ve eti şişe geçirerek mangalda pişiriyorlar. Yanında da pek çok farklı meze geliyor. Ben hepsini sevmesemde damak tadınıza göre beğendikleriniz olacaktır. Bu restoranda aynı zamanda Bali geleneksel müziğini dinleyerek dansçıları izleyebilirsiniz. Nusa Dua deniz şeridinde yer aldığı için havası çok güzel. Bölge turizmi deniz odaklı, tabi sıra sıra masaj dükkanları burada da bulunuyor ama kalite olarak biraz düşükler.

Bumbu Bali Restaurant&Cooking Scholl geleneksel Bali lezzetlerini sunuyor, üstteki fotoğrafta Bali'nin geleneksel yemeği Satay'ı görüyorsunuz.
Uluwatu Tapınağı


Bali bildiğiniz gibi bir tapınaklar adası. Uluwatu Tapınağı konumu sebebi ile de en çok ziyaret edilen tapınaklardan biri. Bir uçurumun tepesinde konumlanan tapınak bir Hindu Tapınağı. Hint Okyanusu'nun eşsiz manzarasının yer aldığı tapınak bir parkın içinde bulunuyor. Burayı ziyaret eden herkes gün batımında gelerek Kacak dansını seyrediyor. Kecak dansı için çok beklenti içine girmememenizi tavsiye ederim ve çıkışa yakın oturursanız sonuna kadar seyretmeden gidebilirsiniz.

Uluwatu Tapınağı'nda gün batımında gerçekleştirilen Kecak dansı. 

JIMBARAN

Jimbaran Bali'nin popüler sahillerinden biri. Akşamları kumların üzerine masalarını kuran restoranlarda binbir çeşit deniz ürünü bulunuyor. Okyanusa karşı yemek yemek ve kumlarda yürüyüş yapmak oldukça keyifli. Bizim tercih ettiğimiz restoran Blue Ocean Seafood oldu. Yemek sırasında yanınıza gelen müzisyenler oldukça keyifli bir müzik yapıyorlar.
Jimbaran'da deniz ürünlerinin her çeşidini bulmak mümkün.


SEMINYAK
Seminyak Avustralyalı turistlerin yoğun olarak gelip tatil yaptığı bir bölge. Bali'de havuz partilerinin yaygınlaşmasının sebebi Avustralyalılar. Yaz tatillerlerinde yakınlığı sebebi ile geldikleri Bali'de eğlenmekten büyük keyif alıyorlar. Malezyalılar ve Endonezyalıların yoğun olarak tercih ettiği adada Avrupalılar azınlıkta kalıyor. Her yerde Çinlileri ve Çin restoranlarını görebilirsiniz. Biz Seminyak'ta bize ait bir villa kiraladık. Taman Amertha isimli villamızda küçük bir havuzumuzda vardı. Merkeze on dakika yürüme mesafesinde olduğu için gece çarşının içine giderek rahatlıkla gezdik. Yemek yedikten sonra Red Carpet Champagne Bar'da bir şampanya içmeyi ihmal etmedik. Seminyak merkezde çok tercih edilen restoran cafelerden biri de La Favela. Bir çok antika obje ile dekore edilmiş üç katlı bu büyük restoranı çok sevdik. Seminyak'ta pek çok beach var ama biz beach'e gitmeyi tercih etmedik. Villamızda havuza girerek masaj için randevu verdik. İki gün eve gelerek bize masaj yaptılar ve Türkiye'ye göre dörtte biri bir rakam ödedik. Masaj ortalamaydı ama fiyat ve performans düşünülürse oldukça iyi bir sonuçtu. Bali'deki en güzel masajı Ubud'da otelde yaptırdım.

                                                Taman Amertha Villas Seminyak

UBUD

Bali'de en çok beğendiğim bölge Ubud oldu. Merkezi yine çok kalabalı ama etrafı o kadar yeşil ve huzurlu ki. Tegalalang Pirinç Tarlası Bali'de gezdiğim yerler arasında sanırım en çok kalbimi çelen yer oldu. Yeşilin her tonuna sahip bu pirinç terasını kendi başınıza keşfedebilir ahşap bankta oturarak seyre dalabilirsiniz. Ubud merkezde Ubud Sarayı'nı, onun hemen yanındaki Ubud pazarını gezebilirsiniz. Pazarda mutlaka pazarlık yapın, ilk fiyatın üçte birine rahatlıkla o ürünü alabilirsiniz. Pazarda hemen hemen adaya ait her şeyi bulmak mümkün. Bali'nin el yapımı tütsüleri meşhur ve harika kokuyorlar. İki saat yanan büyük tütsülerden aldım ve çok beğendim.

                                              Ahşap oymacılığı çok gelişmiş olan Bali'de kapılara bayıldım.



 Merkezde pek çok restoran ve bar mevcut. Bali yemeği yapan bir restoranda yemeğimizi yedikten sonra Lazy Cat'te koktely içmeye gittik. Bu cafe  turistik olsa da kokteylleri ve tatlıları çok güzel. İçinizi açan bir atmosferi var. Bali'de pek çok şelale var biz Ubud'da bulunan Tegenungan Şelalesi'ni ziyaret ettik. Yanınıza mayonuzu almayı almayı ihmal etmeyin. Bali'de bir diğer yaygın aktivite Bali Swing, yani her yerde doğaya karşı salıncaklar kurmuşlar. Onlara binerek altınızdaki uçuruma aldırmadan sallanıyorsunuz. Bali Swing Ubud'da oldukça popüler o yüzden çok kalabalıktı. Biz çok sıra beklemek istemediğimiz için sadece bir salıncağa bindik.

                                           Bali'nin vazgeçilmez aktivitesi Bali Swing 

 Campuhan yürüyüş yolu yine Ubud merkezde bulunan ve hemen hemen her turistin yürüdüğü bir yürüyüş yolu. Doğanın içinde yürüyüş yapıp sonunda soğuk bir hindistan cevizi suyu içebilirsiniz. Son bölgemiz Ubud'da doğanın içinde bir otelde kalmak istediğimiz için Ayung Resort'u seçtik. Bu yerel işletme otel aynı zamanda bir sanat oteli .Otelin içinde ve odamızın her yerinde heykeller vardı. Biz orada özel havuzlu bir villayı tercih ettik. Balayımızın son günleri özel bir yer olmasını istedik.

                                         Ayung Resort'teki villamız ormanın tam da içindeydi.

 Ayung Nehri'nin kıyısında olan otelde çok güzel zaman geçirdik. sabah gözümüzü açtığımızda ormanda ağaçtan ağaca geçen maymunları gözlemledik. bir maymun ailesi çatımıza çıkıp bahçemize atladı. Maymunları otelin bahçesinde oldukça sık gördük. O kadar sevimliler ki. Tabii dokunacak mesafeye gelmedik ama oldukça yakından gördük.


                                Tegallalang Pirinç Tarlası ruhunuzu dinlendirecek güzellikte.

Otelde yine Bali'ye özgü çorbalar içmekten vazgeçmedim. Soto Ayam onların geleneksel çorbası. Tavuk ve noddle ile yapıyorlar zaman zaman isteğe göre yumurta ekliyorlar.  Papaya çorbası ve özellikle mısır çorbası favori çorbalarım arasına girdi.

                                                            Tatlı mısır çorbası

Bali'de doğanın içinde meditasyon yapıp, mantralar söyledim. Otelde sabahları yoga dersi vardı. Odamızda tütsü yakmaya devam ettim. Çiçeklerler dolu küvetin tadını çıkardım. Bu aktiviteler hemen enerjinizi değiştiriyor. Doğayı ve tropikal iklimi seven herkes Bali'den büyük keyif alacaktır.





Nelere dikkat etmeli

Bali ekonomik olarak güçlü değil ve halk fakir. Dolar ve Euro onların parası karşısında güçlü olduğu için her alanda pazarlık yapabilirsiniz.Burada 400 bin rupi ile başlayan fiyatlar almayacağınız anlaşılınca "Sen kaç lira verirsin?" sorusuna dönüyor ve 100 bin rupiye alabiliyorsunuz. Pazarlıktan vazgeçmeyin. Masaj her yerde var ama iyi bir masaj istiyorsanız biraz daha üst seviyedeki yerleri tercih edin derim. Ayak masajında fiyat erip bitiminde o tek ayaktı diyebiliyorlar, başında fiyatı belirleyin.Tüm restoran ve masaj salonları yüzde 10 vergi ve servis ücreti var.


                                        Nizam ve Petek

10 Mayıs 2018 Perşembe

SİNEMA TARİHİNE PARILTILARI VE TASARIMLARI İLE DAMGA VURAN MÜCEVHERLER


SİNEMA TARİHİNE PARILTILARI VE TASARIMLARI İLE DAMGA VURAN MÜCEVHERLER


Sinema, tarihi ve unutulmaz roman kişiliklerini beyaz perdeye aktarırken seçimini lüks mücevherden yana kullandı. Aradan seneler geçse de filmlerdeki soluk kesen takılar görenlerin takdirini topluyor. Dünyaca ünlü oyuncuların canlandırdığı karakterlere hangi markalar tasarımları ile renk vermiş araştırdık.

 2013 yapımı Diana filminde en özel Chopard Mücevherleri, Diana'nın göz kamaştırıcı zevkini yansıtmaya yardımcı oldu. 


 DIANA İLHAM VERDİ

İsviçreli firma, Wales Prensesinin hem statüsü hem de kişiliğiyle bire bir örtüşen inanılmaz uyumlu bir koleksiyon oluşturmayı başardı. Galler Prensesi'ni konu edinen ve merakla beklenen, Diana filminde en özel Chopard Mücevherleri, Diana'nın göz kamaştırıcı zevkini yansıtmaya yardımcı oldu. Yönetmenliğini  Oliver Hirschbiegel'in üstlendiği film ülkemizde de yoğun ilgi gördü . Firma, yapımcılığını ödüllü İngiliz firması Ecosse Filmsin üstlendiği Diana filminde  Prenses Diana'nın kullanmayı tercih edebileceği mücevherleri kendi özel koleksiyonlarından seçip belirledi. Bu filmde Diana'yı canlandıran başrol oyuncusu  Naomi Watts'ın çekimlerde kullandığı mücevherler için özel bir kostüm tasarımcısıyla çalışıldı.


 Chopard Eş Başkanı ve Sanat Yönetmeni Caroline Scheufele filmin Kostüm Yönetmeni Julian Day ile çok yakın ve spesifik bir çalışma yürüttüklerini ifade etmişti.



 Çok titiz ve zorlu bir çalışma gerektiren bu projede, hem Diana'nın olağanüstü mücevher koleksiyonunu gerçekçi bir şekilde yansıtılması hem de bunu yaparken onun nazik, cazibeli ve modern çizgili efsanevi şıklığını tüm dünyaya yeniden hatırlatılması gerekiyordu. Chopard Eş Başkanı ve Sanat Yönetmeni Caroline Scheufele filmin Kostüm Yönetmeni Julian Day ile çok yakın ve spesifik bir çalışma yürüttüklerini ifade etti. Scheufele "Diana filminde çalışma teklifi geldiğinde çok heyecanlandım çünkü o bana göre hem kişiliğiyle hem de tarzıyla sıra dışı bir karizma ve zarafetle kutsanmış bir şahsiyet.” demişti.


 Firma, yapımcılığını ödüllü İngiliz firması Ecosse Filmsin üstlendiği Diana filminde  Prenses Diana'nın kullanmayı tercih edebileceği mücevherleri kendi özel koleksiyonlarından seçip belirledi.


PRENSES GRACE

Prenses Grace'in hayat hikayesini konu alan 'Grace of Monaco' filminin final sahnesine dünyaca ünlü mücevher markası ve prensesin birçok mücevherini tasarlayan Cartier ev sahipliği yaptı.



Prenses Grace'in hayat hikayesini konu alan 'Grace of Monaco' filminin final sahnesine dünyaca ünlü mücevher markası ve prensesin birçok mücevherini tasarlayan Cartier ev sahipliği yaptı. Prens Rainier'in Prenses Grace'e evlilik teklifi yaptığı 10.47 karat baget yüzüğü tasarlayan ve düğün hediyesi olarak birçok mücevher hazırlayan Cartier'nin, Grace Kelly ile uzun yıllar süren sadık bir ilişkisi oldu. Grace Kelly'nin hayatını konu alan ve çekimleri sırasında Cartier'nin uzmanlığına sıkça başvurulan 'Grace of Monaco' için, Monaco Prensliği'nin onayıyla Cartier atölyelerinde beş kraliyet mücevherinin reprodüksiyonları hazırlandı. Bu tarihi reprodüksiyonların yanı sıra, Maria Callas'ı canlandıran Paz Vega için zümrüt gerdanlık, Prens Rainier'i canlandıran Tim Roth ve Aristotle Onassis'i canlandıran Robert Lindsay için saat ve aksesuarlar gibi birçok parça, Cartier tarafından prodüksiyon ekibine sunuldu. 




Dünya üzerinde yaşamış en güzel ve zarif kadınlardan biri olan Prenses Grace Kelly, 1982’de 52 yaşındayken araba kazası geçirip hayatını kaybetmişti. Kelly'e beyazperdede yeniden hayat veren Nicole Kidman'ın performansı ise sinema eleştirmenlerince ayakta alkışlandı. Film proje aşamasındayken ilk olarak Gwyneth Paltrow'un adı gündeme gelmiş, yönetmen Dahan Nicole Kidman da karar kılmıştı.

MUHTEŞEM GATSBY

 1920’lerin tarzını yansıtan bu benzersiz tasarımlara eşlik eden mücevherler ise Tiffany & Co. imzasını taşıdı. 

Tiffany&Co. The Great Gatsby filminin kostüm ve prodüksiyon tasarımcısı olan Oscar ödüllü Catherine Martin ile işbirliği yaparak The Great Gatsby Koleksiyonunu yarattı.  Fitzgerald’ın klasik romanından uyarlanan; ünlü yönetmen Baz Luhrmann’ın destansı prodüksiyonlarından  The Great Gatsby,   66. Cannes Film Festivali’nin açılış filmiydi.  Film dünya çapında hayranlarıyla buluşmadan önce, iddialı bir tanıtım kampanyasıyla dikkat çekti. Bir modern masal virtüözü olan Luhrmann’ın her yönüyle detaylandırdığı ve özenli bir çalışmayla öne çıkan  projesi, yönetmenin gösterişe, stile ve dramaya olan düşkünlüğünü tarz sahibi bir şekilde sundu. The Great Gatsby’nin kostümlerini Luhrmann’ın eşi, ödüllü kostüm tasarımcısı Catherine Martin, Miuccia Prada ile birlikte tasarladı.


Tiffany & Co.’nun arşivlerinden çıkarılan mücevherler, hikayede zenginlik ve prestij temalarını sembolize ettiği için, zarif bir stilin ve lüksün altını çizmesi için seçilmiş ve yeniden tasarlandı. 

 1920’lerin tarzını yansıtan bu benzersiz tasarımlara eşlik eden mücevherler ise Tiffany & Co. imzasını taşıdı. Tiffany & Co.’nun arşivlerinden çıkarılan mücevherler, hikayede zenginlik ve prestij temalarını sembolize ettiği için, zarif bir stilin ve lüksün altını çizmesi için seçilmiş ve yeniden tasarlandı. Filmde karakterlerin New York’da bir çatı katında ve Long Island malikanesinde geçen zevk ve bolluk içindeki yaşamını tasvir eden mücevherler arasında Carey Mulligan’ın canlandırdığı Daisy Buchanan’ın taşıdığı püskül kolye ve parlak inciler var.


 Elmaslarla kaplı başlıklar, papatya motifli el takısı ve parti sahnelerinde öne çıkan gül kesimli elmaslar ve inciler de koleksiyonda yerini aldı.


ANNA KARANINA


Bugüne kadar 24 kez, Rus, Amerikan hatta Mısır yapımı olarak beyaz perdeye ve TV’ye uyarlanan Tolstoy’un ölümsüz eseri Anna Karenina, 25. kez karşımızdaydı.  Joe Wright imzası ile izlediğimiz Anna Karenina 19. yüzyıl modasına ışık tuttu. Filmde Joe Wright’ın yorumu kadar dikkat çeken bir diğer nokta ise kostümler oldu. Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Jacqueline Durran dönem kostümlerini stilize ederek muthiş bir moda ziyafetine imza atmıştı. Durran’ın ilham kaynakları 1850’lerin Balenciaga ve Dior tasarımları olmuştu. 
Filmim mücevherlerini Chanel tasarladı. Balo sahnelerinde ağırlıklı Chanel pırlanta gerdanlık kullanan Anna, diğer sahnelerde yine Coco Chanel’e saygı duruşu niteliğindeydi.


Filmim mücevherlerini Chanel tasarladı. Balo sahnelerinde ağırlıklı Chanel pırlanta gerdanlık kullanan Anna, diğer sahnelerde yine Coco Chanel’e saygı duruşu niteliğindeydi. Coco Chanel ile özdeşleşen inci kolyeler ve dönemin modası sallantılı küpeler kullandı. Anna’nın baloda taktığı 2 milyon dolar değerindeki pırlanta Chanel gerdanlık uzun süre konuşuldu. Gerdanlık ilk görüşte çarpıcı bir etki yaratıyordu. Anna ve Kont Vronsky’nin ilk dakikalarını paylaştıkları baloda, Anna’nın elbisesi siyah, salondaki diğer herkesin elbisesi pastel renklerdeydi. 


Siyah elbisenin üzerinde gerdanlık patlıyordu. Chanel kolyenin haricinde Coco Chanel’in ruhu da geziyor gibiydi. 19. yüzyılda Rus sosyetesinde mutsuz bir evlilik yaşayan Anna Karenina ve yaşadığı yasak aşk hikayesinde, Knigthley'in her zamanki gibi performansı ile göz doldurdu. Jude Low bu filmdeki performansı ile beğenilse de soğuk ruhlu koca rolü hayranlarını biraz hayal kırıklığına uğratmıştı.

5 Nisan 2018 Perşembe

BELARUS'TA GEZİ



DİNGİNLİĞİN KUCAĞINDA BELARUS


UNICEF Dünya Mirasında yer alan şatoları, yemyeşil doğası, doğal köyleri, geniş meydanları, sıcak kanlı insanları ve sanata değer veren duruşu ile huzur ve dingin bir ülke sizi kucaklıyor. Sağlıklı yiyecekler tadacağınız bu güzel ülkeden temiz havaya doyarak döneceksiniz.


Biraz huzur arayıp doğaya sığınmak istiyorsanız tatil için Türk Hava Yolları’nın  haftada üzenlediği 4 uçuştan birinde Belarus’a yerinizi ayırın.







Vitebsk, Brest, Gomel, Mogilev, Grodno ve başkent Minsk olmak üzere 6 bölgeye bölünmüş olan Belarus,  kusursuz bir şehir planlaması, çevre düzenlemeleri ve yenilikçi mimari örnekleriyle sizi etkisi altına alıyor.

Patates mücveri olan Draniki beyaz bir krema eşliğinde ikram ediliyor.


Yeni bir yer keşfetmeden önce tatlı bir heyacan içinde olurum. Yeni bir coğrafya, yeni insanlar, farklı bir kültür, yeni bir dünyanın kapılarını açar. Duyacağım yeni bir müzik, tanımadığım bir şair sanatsal yeni bir yolculuk başlatır. Belarus’tan döndüğümde orayı tanımlayacak en güzel kelime huzurdu. Trafik kornasını hiçbir zaman duyamayacağınız Minsk başkenti geniş caddeleri, parklar, meydanları, kültürel aktiviteleri ile çok rahat gezebileceğiniz bir tatil vadediyor. Birbirinden güzel meydanları Belarus’un öne çıkan özelliklerinden biri. Bağımsızlık meydanı alabildiğine genişlik duygusu ile size sarıyor. Ortadaki büyük havuz şehrin birçok yerinde hissettiğiniz huzuru etrafına yayıyor. Havuzun ortasındaki leylek heykelleri bağımsızlığı çağrıştırarak kanat çırpıyor. Şehrin pek çok yerinde birbirinden güzel heykeller şehrin en güzel aksesuarları olarak karşınıza çıkıyor.  Bağımsızlık meydanının hemen yakınında bulunan kliseye kızıl klise de deniyor ve kentin en önemli kilisesi olarak görülüyor. Lenin Caddesi, akşam üstü kalabalıkların toplandığı cadde bir dönem zenginlerin otuduğu cadde olark biliniyor. Kafeleri ve restoranları ile popüler buluşma mekanlarndan biri. En değerli unsuru kitap kabul eden Belarus elmas görünümünde milli kütüphanesi ile de dikkat çekiyor. 


Vizesiz kolaylıkla gidebileceğiniz Belarus dünyanın en güvenli ülkelerinde biri.



Kitap dağıtma sistemi dünyadaki en gelişmiş sistemlerden biri olan kütüphanede bütün dünya dillerinden 14 milyon kitap barındırıyor. Her yeri heykellerle dolu şehirde  Belarus’un ünlü şairi Yakup Kolas’ın heykeli beni en çok etkileyeni oldu. Belarusça dilinin oluşmasında büyük katkıları olan şairin devase heykeli ilk görüşte sizi çarpıyor.  Belarus’u yakından tanımamız  Belarus Holiday’in iyi derece Türkçe bilen Belaruslu rehberi Alexandra Anisko sayesinde oldu. Minsk şehrinde Türkçe bilen çalışanlarla karşılaşmak sizi şaşırtmasın. Üklemize yakınlığı sebebiye de Türkiye’ye özellike Antalya’ya gelen Belaruslular çok güzel Türkçe konuşabiliyor. Doğu Avrupa ülkesi olan Belarus kışın -40’lara varan soğuklar görse de bahar ve yaz aylarında mükemmel havası ve geç batan güneşin etkisiyle enerji veriyor. Okur yazar oranı yüzde 95. Ülkede 55’den fazla ünüveriste var ve bunları 33 tanesi Minsk’te bulunuyor. Bu kadar çok öğrencinin bulunduğu şehirde sanat aktiviteleri birbirini kovalıyor. Opera ve klasik müzik sevenlerin konser seçmekte zorlanacağı kesin.
                                                              LENIN SOKAĞI

Sanatın her köşeden karşınıza çıktığı Minsk şehri sayısız sanat etkinliği ile de cezbediyor. Ulusal Opera ve Balesi’nde bir gösteriye katılmak isterseniz biletinzi mutlaka önceden ayırmalısınız.
                                      BELARUS ULUSAL OPERA VE BALE BİNASI



NEDEN BEYAZ RUSYA DENİYOR?
Belarus bir diğer adı ile Beyaz Rusya bu sıfatını nereden almış diye merak ediyorsanız, birkaç inanış bir arada bulunuyor. Belarus’ta bir zamanlar herkes beyaz elbiseler giydiği için bu adı aldığına dair bir efsane bulunuyor. Aynı zamanda Belarus’un sembollerinden olan leyleklerin beyaz renkli kanatları bütün Belarus’u kapladığı için bu ismi aldığı da diğer bir rivayet.

HUZUR VEREN DOĞA
Belarus yeşil sevenler için gerçek bir cennet. 10.000’in üzerinde gölü ve 22.000 çay ve nehir var. Ülkenin yüzde 40’ı ormanlardan oluşuyor. Minsk’te pilanör uçuşu ile şehri tepeden görme şansınız var. O zaman ne kadar yeşil bir şehirde olduğunuz görerek şaşırabilirsiniz.




DUDUTKİ KÖYÜ
Belarus’ta geleneksel köy hayatını hissedebileceğiniz Dudutki Köyü eğlenceli ve doğa ile iç içe zaman geçirmek için birebir. Özellikle çocukları ile tatile çıkanlar için vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir gün olacak. Küçük kulübelerde ekmek, peynir, bal yapımından demir ustalığına kadar ustalık isteyen geleneksel üretimler anlatılıyor.Belarus’a özgü buğday sapları el  işi sanat eserlerine dönüşüyor.  Dudutki köyü killi toprağa sahip. El ustalığı ile çanak, çömlek yapımı tıpkı bizde olduğu gibi yaygın. Nal figürünün şans getirdiğine inanılıyor, demir atölyesinde nal yapmanın inceliklerini seyredebilir ustaya yardım ederek kendi nalınızı yapabilirsiniz. Kötülükten korunmak için kapılara asılan nar aynı zaman da eve bereket de getiriyor. Bu sevimli köyde hayvanlar da yaşıyor. Deve kuşları, atlar, domuzları görebileceğiniz Dudutki Köy’ü çocukların vakit geçeirmekten zevk alacağı bir alan. Fırından çıkan taze ekmek, göl kıyısında bulunan restoranda yiyeceğiniz lezetli yemekler de açık havada acıkıldığı için çok iyi geliyor.

                                                                DUDUTKİ KÖYÜ

MİR ŞATOSU
16.yy.’dan günümüze kalmış. Mimarisi ve renkleri ile hafılara kazınıyor. Mir Şatosu ve önündeki gölle izlemeye doyamayacağınız bir manzara yaratıyor. Bir bölümünün otel olarak kullanılan otel lüks konaklama seçeneği ile şatoda konaklamak isteyenlere olanak sağlıyor. Şatonun içi orijinal eserlerle dolu. Mir Şatosu Beyaz Rusya’nın en çok ziyaret edilen destinasyonlarından biri. Altın süslü tavanları ile döneminin lüks anlayışını yaşatan şato  tarihten kopmuş bir gün yaşatıyor.
                                                                  MİR ŞATOSU


LEZZETLİ BALLAR
Yeşil doğası ile öne çıkan Belarus birbirinden lezzetli ve doğal bal çeşitleri ile dikkat çekiyor. Ahu dudu ve farklı bitkilerden oluşan ballar farklı tatlarının yanında antiseptik özelliğe sahip.  Tarla çiçeklerinden oluşan ballar da çok yaygın.


GELENEKSEL LEZZETLER
Minsk’te geleneksel bir restoran ararsanız karşınıza Traktir Restoran çıkacak. Geleneksel Belarus tarzını ve lezzetlerini hissedebileceğiniz restoran kendi ekmeğini kendi pişiriyor ve misafirlerine ikram ediyor. Salatalar tamamen organik ürünlerden oluşuyor. Bu restoranda toprak kapta pişen bizdeki “pişi” ye benzeyen hamur işi büyük beğeni topluyor.


                                                               Traktir Restoran


NARAÇİ GÖLÜ
Yatlarla dolu Naraçi gölü ülkenin en büyük gölü. Hayallere bile sığmayacak güzellikteki köyde tamamen doğal bir yaşam sürüyor. Gölden tutulan balıklar da yeniyor. Ahşap evlerde doğa ile iç içe yaşamlar sürülüyor. Doğal ürünlerin elle hazırlanarak kullanıldığı köyde hemen hemen her şeyin turşusu yapılıyor. Ormanlardan toplanan meyveler de lezzetli reçellere dönüşüyor.  Doğal yaşamı deneyimlemek için dışı gibi içi de ahşap olan köy evlerinde konaklayabilirsiniz. Elektronik hiçbir aletin bulunmadığı evler doğal yatak örtüleri, antika eşyaları ile sizibir zaman tüneline sokuyor.

                                                                            Dudutki

TARİHTEN GÜNÜMÜZE AVCILIK
Belarus’ta avcılık kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenek. Ormanlar bu kadar geniş yer kaplayınca avcılık da bir yaşam biçimine dönüşmüş. Avlanan hayvanların  postaları çıkarılarak  evlere süs olarak konuluyor.

NE YEMELİ
Belarus’un en yaygın lezzetlerinden biri Draniki. Patates üretimi oldukça fazla olan ülkede patatesden yüzlerce yemek yapılıyor. Draniki’de patates mücveri. Beyaz bir krema eşliğinde ikram edilen mücver oldukça lezzetli. Pek çok yerde bulunan özel ekmek fırınlarında kendi taze ekmeklerini üret,iyorlar. Özellikle köylere doğru gittiğinizde tamamen doğal lezzetleri bulacaksınız. Borç çorbası Rus bölgesinin vazgeçilmez çorbası. Belarus’ta hemen hemen her restoran borç çorbası servis ediyor. Tabii ki patates çorbası da var ve tahmin edebileceğinizden çok daha lezzetli. Bu kadar yeşil bir ülkede binbir çiçek, bitki ve meyvenin çeşit çeşit balı yapılıyor. Onlara göre çam balı değerli değil. Diğer kaliteli balında çam balını yetersiz buluyorlar.



Draniki


EĞLENCE
Belarus gece geç yemek yiyen ve gece hatatına da geç başlayan bir ülke. Renkli ışıkları, restoran ve barları ile eğlenceyi doyasıya yaşayabilirisiniz.  Paris’teki Moulin Rouge’un bir benzerini Belaruslular açmış. Canlı performanlar izlediğiniz bu restoran keyifli bir gece için tercih edilebilir. Food Rebuplic birkaç farklı restoran konseptinin buluştuğu alan. Orada bir akşam yemeği yedikten sonra yakınında bulunan barları ziyaret edebilirsiniz. Balarus’ta hemen hemen her restoran ve barda canlı müzik dinleme imkanınız var. Kendi müziklerini ağırlıklı olarak dinleyen bu ülke turistik şehirlerden farklı olarak, o kültüre ait bir müzikle tanışma şansı sunuyor.

                                                        Belarus geleneksel kıyafetleri.