Fotoğraf: Doruk Seymen
ERGİN İNAN
SANATLA BESLENEN 50
YIL
Usta Fırça Ergin İnan
50. sanat yılını kutladı. Tüm sene boyunca farklı sergiler ile sanatseverler
ile buluşan ressamın arşiv niteliğinde kitabı Sevil Dolmacı Art Consultancy
tarafından hazırlanandı.
50. yılınızı kutluyorsunuz, Sevil Dolmacı Galeri’de özel bir
sergi düzenlediniz neler söyleriniz?
Aslında 50. yıl kutlamak benim aklıma gelen bir fikir
değildi. Sevil Dolmacı’nın aklına gelen bir fikirdi. 50. yıl dolunca bana
hediye niteliğinde bir sergi düzenlemek istediler. Bu sergi güzel bir etkinlik
oldu. Elimizden geldiğince çok esere yer vermek istedik.
Boya teknikleriniz ile öne çıkıyorsunuz temeli nereye
dayanıyor?
Temeli Almanya’da gittiğim Münih Akademi’ye dayanıyor. Orada
bu tekniğimi geliştirmeye başladım. 70’li yıllarda boya resimlerimi daha çok
üretmeye başladım. Tabii ki okulda boya resimleri yapıyorduk. Boya
teknolojisini kullanmak ya da çok iyi öğrenebilmek bazı imkanlarla oldu. Münih
Akademisi’nde bulunmam o imkanı bana getirdi. Orada önemli bir hocamız vardı
bize geçmişteki bütün teknikleri anlatır ve uygulamalı olarak gösterirdi.
Boya ve renk üzerindeki başarılı etkiniz için ne
söylersiniz?
Geçmişten bugüne değerlendirme yaptığımda, hem deseni ve
boyayı iyi kavramak, düşüncenizi çok daha iyi ortaya koymanız ile oluyor
diyebilirim. Bu sergi bugünü yansıtırken geçmişten ipuçları sunuyor.
Sanatçının erken dönemlerinden günümüze kadar gerçekleştirdiği grotesk figürlerden oluşan desenler, daha sonra böcekler, yazılar ve birçok metafizik öğe, bugün Ergin İnan resmi deyince akıllara gelen form ve içerik dünyasını oluşturuyor.
Serginizde daha çok son dönem eserleriniz yer alıyor değil
mi?
Evet, serginin çoğunluğu son dönem eserlerimden oluşuyor. Heykellerime
de yer verdik.
Farklı disiplinlerde sanat üretiyor olmak nasıl bir süreç?
Birbirini etkiliyor mu?
Aslında resim ve heykel farklı disiplinler gibi görülse de
aslında aynı prensipler ile üretiliyor. Üç boyutlu çalışmak ile bir yüzeyde
çizim yapmak arasında çok büyük bir fark yok. Benim bir dönem yaptığım kümbet
formlarının üzerinde yaptığım resimler de resim ve heykel birleşmiş oldu.
Disiplinler birlikteliği var burada. Bugünkü resim anlayışında şekillendirme ve
yüzeyde çalışma bir arada görülüyor. Çağdaş resim anlayışında çok farklı
performanslar bir arada bulunuyor. Teknoloji, hologram kullanımı artık resimde
yaygın olarak kullanılıyor. Bütün dünyada bunu görüyoruz.
Heykel ve resim üretirken benzer bir ilhamla mı yola
çıkıyorsunuz?
Heykellerimde, resim
üretirken nasıl içimden gelen bir duygu ile hareket ediyorsam burada da aynı
şekilde, içimden gelen bir duygu ile ellerimle form veriyorum. Heykel
çalışmalarım beni bir anlamda dinlendiriyor.
Artık imzanız haline gelene böcek figürlerinizin başlangıç
hikayesi Salzburg Yaz Akademisi’nden bir hocanıza yazdığınız mektup ile
başlıyor, anlatır mısınız?
Oradaki hocam aslında İtalyan’dı. Venedik’te profesördü. Yaz
akademisinde derslerine katıldım oradan döndüğümde ona bir mektup yazmak
istedim. Bir sanatçıya mektup yazarken sadece sözcükler olamaz diye düşündüm.
Kendi resmimden bir şeyler yapmalıyım derken yerde böcekleri gördüm ve onları
bir harf bir sözcük gibi resmettim. Sene 1969’du, o tarihten itibaren böcekleri
resimlerime taşıdım.
Resimlerinizin üzerine yazdığınız cümlelerin, mısraların
ilham kaynağı nedir?
Bazen içinden gelenleri yazdım. Mesnevi çok okuduğum için ve
onun eserlerinden farklı düşüncelere daldığım için bana bir yazma fikri geldi.
Bu yazma düşüncesi resim ile kaynaştı. Desenle resimi ayırt etmiyorum, ikisini
de aynı metot ile gerçekleştiriyorsunuz. Yazı ayrı bir resimsel biçim. Hiçbir
zaman yazdığım sözcüklerin anlamını yitirtmedim. Benim yazdıklarımda düşünceler
ve mesajlar var.
Resimlerinizde kullandığınız kitap sayfalarının da
hikayesini anlatır mısınız?
Bir gün sahafa gittiğimde yerde öbek öbek kağıtlar görmüştüm
ve sayfalardan kolajlar oluşturarak Mektuplar eserlerimi oluşturdum. Onlara
‘Dostlara Mektuplar’ adını vermiştim. Bu kitap sayfaları Osmanlıca ve ben
Osmanlıca bilmiyorum. Bir gün başımdan şöyle bir anı geçti. Fehmi Koru yaptığım
bir uzun mektup eserimi görerek “Siz eski dil biliyorsunuz.” dedi. Ben
bilmediğimi söyledim ama ısrar etti. Ben orada bir bal tefsirinin üzerine arı
resmi çizmişim bilmeden, o sebeple bildiğimi düşündüğünü açıkladı bana. Buna
tesadüf ya da sezgi diyebiliriz. O sayfaların hepsi bir resimsel bir şekilde
seçiliyor, rastgele konmuyor.
Eserlerinizde hep canlı renkler var, renk sizin için ne
ifade ediyor?
Aslında renk çok şey ifade ediyor çünkü çok anlam
yükleyebilirsiniz. Renge ait çok cümle yazdım resimlerimin üzerine. Dönemin
teknolojisinden ortaya çıkan yeni akrilik boyalar bize çok seçenek de sunuyor.
Resim hissettiğiniz bir duygunun, izlenimin dışa vurumu. Renkleri taze taze
kullanmalısınız. Boyayı birbirine karıştırmadan, kahverengileşmeden kullanmak
önemli. Bu canlı renkleri kullanmak için çok iyi akrilik boya tekniği bilmek
gerekiyor. Hangi renk ne zaman hangi renkle yan yana gelecek bunu bilmek
önemli. Bütün bunlar zaman içerisinde oturuyor.
Bu yaptığınız boyama tekniğinin bir adı var mı?
Ben kendime göre bir teknik gerçekleştiriyorum, bana ait bir
teknik. Boyayı kalın kullanıyorum. Daha büyük boya formlarını birbiri içerine
karışmadan ya da düzenli bir karışım içinde sunuyorum, bu da içinizden gelen
ani bir duyguyla oluyor. Boya içinizden gelen duygu ile birlikte sizinle
harekete diyor.
Nasıl bir ortamda çalışırsınız?
Atölyemde her taraf boya doludur. Sakin bir ortamda
yaşıyorum. Evimin iki katını da atölye olarak kullanıyorum. Böceklerimi
yaparken akrilik kullanmıyorum, onları yaparken yağlı boya tekniği ile
çalışıyorum. Akrilik çok hassas bir form ve biçimleyici olamıyor. Yağlı boya
ile daha gerçekçi bir form üretebiliyorsunuz.
Yaşadığınız alanda sanata ne kadar yer var?
Evim başlanmış ve bitmemiş eserler ile dolu. Yatak odamda
setin üzerinde tuttuğum resimlerim var, onlar her zaman oradalar. Bir odada
kilitli tuttuğum, kimseye açmadığım resimlerim var, benim için özel olan
resimler.
Yeditepe Üniversitesi’nde öğretmenlik yapmaya devam
diyorsunuz, nasıl bir öğretmensiniz?
Hep iyi ilişkiler içerisindeyim. Her öğrenci farklı bir
çalışma yürütmek ister, ona göre farklı ödevler veriyorum. Çağdaş sanat
teknoloji ile birlikte değişime uğradı. Yeniliklerin içinde neyin daha iyi
olduğunu gözleyerek onlara aktarmaya çalışıyorum.
Almanya’da Güzel Sanatlar Bölümü’nde okumak size neler
kattı?
İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim
Bölümü'nde okuduğum zaman da Alman hocalar ile okuduk. Türk- Alman birliği ile
oluşmuştu okul. İyi ki orada
şekillendim. Çok önemli hocalar vardı. Malatya’dan gelen bir öğrenci olarak
farkı bir eğitim anlayışını görmüş oldum. Oradan önce resim anlayışım gördüğüm
bir şeyi benzeterek kağıda aktarmaktı. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda
farkı düşüncelere sevk ettiler. Nokta problemini pinpon toplarını havadan
atarak öğrettiler. Miro, Kandinskiy’i öğrettiler. Bach konçertosu çalıp resmini
yaptırdılar. Mevlana’yı anlattılar. Bir neyzeni getirip dinleterek resim
yaptırdılar. Şile’de sanat filmi çevirdik. Bütün bunlar Anadolu’dan gelen bir
öğrenciyi çok etkileyecek eğitimlerdi.