23 Haziran 2017 Cuma

YUNAN ADALARI


GÜVERTEDE SONSUZ HUZUR

Mitolojinin kucağına düşmek ve bugünkü edebiyatın oluşmasına kaynaklık eden efsaneleri öğrenmek için gidilecek en güzel rota Yunan adaları. Lezzetin, denizin, ıssız kumsalların tadını çıkarmak için en konforlu seyahat olan gemi seyahatini seçtik. Celestyal Cruises ile çıktığımız Yunan adaları turunda günün yorgunluğunu sonsuz bir huzur bulduğumuz güvertede attık.

Celestyal Cruises’un 3, 4 ve 7 gecelik alternatiflerle hazırladığı Euphoric Aegean Turları 19 Ekim’e kadar farklı seçeneklerle devam edecek.

Cruise seyahati ile ilgili deneyimim çocukluğumda anneannemle yaptığım İzmir –İstanbul yolculuğunu kapsıyordu. Celestyal Cruises ile yaptığımız Nafplion’dan başlayıp Girit’e uzanan ve Rodos’da son bulan seyahat konforun ve lüksün buluştuğu deniz üstende keyifli bir yolculuğa dönüştü. Her bir adası ayrı bir coşku, renk ve lezzet barındıran Yunan adaları masalsı bir seyahat arayanların rotası olmalı. Zengin mitoloji hikayeleri ile hayallere sürüklenip, Yunan mutfağının damak tadımıza uyan lezzetleri ile gurme yanımızı memnun edip ıssız kumsallarda ruhumuzu arındırdık. Celestyal Cruise Nefeli gemisi konforlu süit kamaraları, titiz ve güler yüzlü personeli ile konforlu bir tatil vadediyor. Gece şovları ve gündüz danstan tutun da dil derslerine kadar organize edilmiş programları ile keyifli bir gemi yolculuğu sizi bekliyor. Gündüz Yunan adalarını gezdikten sonra akşam gemide rahat bir uyku öncesi Sana Spa ile masaj keyfi yaşayabilirsiniz. Açık büfesindeki lezzetlerin yanı sıra a la carte restoran denizin üstünde beş yıldızlı bir hizmete imza atıyor.


Yunan adaları seyahati, zengin mitoloji hikayeleri ile hayallere sürüklenmek, Yunan mutfağının damak tadınıza uyan lezzetleri ile gurme yanınızı memnun etmek ve ıssız kumsallarda ruhunuzu arındırmak demek.

 ROTALAR

Celestyal Cruises’un 3, 4 ve 7 gecelik alternatiflerle hazırladığı Euphoric Aegean Turları 19 Ekim’e kadar farklı seçeneklerle devam edecek tur programında Celestyal Nefeli yolcularını İzmir’in Çeşme limanından alıyor. Üç gecelik Euphoric Aegean Turları’nda Mikonos, Atina, Santorini; yedi gecelik turlarda ise bu limanların dışında Girit Hanya, Rodos ve Naphlion gezilebilir. Her bir turda; Ege iklimini doya doya soluma fırsatı sunan programa göre Mikonos’da gece yarısını yaşamadan gemi kalkmıyor. İhtişamlı konakları ile Venedik mimarisinin izlerini taşıyan Siros’da keyifli bir gün batımı yemeğini yiyebilir, Akropolis tepesinden Atina’ya doya doya bakabilirsiniz.







NAFPLION
İzmir Limanın’ndan başlayan seyahatimiz gece dinlenmenin ardından sabahın erken saatlerinde vardığınız Nafplion şehriyle başlıyor. Nafplion bir ada değil ve Yunanaistan’ın ilk başkenti.
Sabah kamaramda uyanınca ilk işim pencereye giderek perdelerimi açmak oldu. Karşımda şirin bir liman buldum. Güneş ışıkları denize yansıyor ve ada beni çağırıyordu. Hemen güverteye çıkarak temiz havada kahvaltı yapmanın tadını çıkardım. Kahvaltı sonrası Nafplion turuna derin bilgisi ile bizi etkisi altına alan rehperimiz Penelope ile çıktık. Nafplion; Frenkler, Venedikliler ve Osmanlılar gibi pek çok fatihin topraklarından gelip geçtiği ve kendi çalkantılı hikayelerini yazdığı bir liman şehri olmuş. Antik surları, kaleleri, Osmanlı çeşmeleri, Venedik evleri ve neoklasik köşkleri ile Nafplion tarihe açılan bir kapı. Şehrin en hareketli yeri Syntagmatos Meydanı. Gittiğimizde baharın gelişini kutlayan Yunanlıların tatil günüydü, yerel halkın da hafta sonu ve tatillerini geçirmeyi tercih ettiği bu liman şehri oldukça hareketliydi. . Agios Spyridonas Kilisesi ve Da Vinci'nin "Gizli Yemeği"nin bir kopyası da dahil bir dizi önemli duvar resminin bulunduğu Agios Georgios Kilisesi gezilecek yerler arasında bulunuyor. Bu keyifli şehirde iki Osmanlı camisi de bulunuyor.



Korint Kanalı
Korint Körfezi ile Saronik Körfezi'ni birbirine bağlayan ve Mora yarım adasını Yunan anakarasından ayıran 6km'lik bu kanal günümüzde yelkenlilerin seyahatlerinde tercih ettikleri bir yol olmuş. Yapımı, Süveyş Kanalı'nı kuran ekip tarafından 1893 yılında tamamlanan kanal bizim gibi turistlerin uğrak noktası. Ege ve İyon Denizi’ni birbirine bağlayan kanal denizcilerin 700 kilometrelik bir mesafeden tasarruf etmelerini sağlıyor. Günde 30, yılda yaklaşık 11 bin gemiye ev sahipliği yapan Korint Kanalı, dünyadaki diğer kanallara göre oldukça küçük olması ile dikkat çekiyor. Turistik teknemizde kahvemizi içerek biz de bu kanaldan geçme deneyimimizi tamamlıyoruz.



Miken
Nafplion’dan Mora’nın eşsiz dağlık manzarasına karşı gezdiğimiz Miken turu; Bronz Çağı Sarayı ve Epidavros antik terapi ve dini merkezini içeriyor. Homeros tarafından “bol altınlı, güzel inşa edilmiş Miken“ şeklinde ifade edilen bu antik şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor. Sofistike kale mimarisinin ilk örneklerinden olan Bronz Çağı Sarayı tarihe meraklı olanların gezmekten keyif alacağı bir serüvene dönüşüyor. Agamemnon mezarı olarak da bilinen Atreus’un büyük hazinesine girerken, siz de kendinizi yeraltı dünyasına yolculuk yapıyor gibi hissedebilirsiniz.


Merkez
Küçük restoranları, pancurlu evli sokakları ile Nafplion yürüyüş yapmaktan ve fotoğraf çekmekten çok hoşlanacağınız bir yapıda.  Buradan hediye almak isterseniz birbirinden güzel tespiher ve tasarım takılar bulabilirisiniz.

GİRİT

Cruise seyahatimizin ikinci rotası Girit’in ikinci büyük kenti Hanya. Antik Venedik Limanı’nın çevresinde kurulmuş bir sahil kentine Soudas Limanı’ndan giriş yapıyoruz.

Ağustos ayı boyunca yapılacak vizesiz turlarda Celestyal Nefeli, her salı ve cumartesi günleri İzmir’in Çeşme limanından Ege sularına açılacak.


Hanya gerçek bir zeytinyağı cenneti. Rehberimizin anlattığına göre dünyanın en uzun yaşayan insanları bu adada yaşıyor. Adaya adım attığınız anda dinginliği sizi sarıyor. Sabah kahvemizi aldığımız küçük kafenin garsonu annesinin taze yaptığı keki bize önerinde hayır diyemiyoruz. Ada halkının doğallığını ve samimiyetini hemen hissediyorsunuz. Hanya’da el işçiliği ile yapılan bıçaklar meşhur. Geleneğe göre sevgilisini seçen genç kızlar bu bıçaklardan alarak sevdiklerine hediye ediyorlar. Delikanlılarda bu bıçağı görünür bir yerde taşıyarak kalplerinin birine ait olduğu mesajını veriyorlar. Bizimkine benzer diyebileceğim bir Kapalıçarşıları var. Orada birbirinden farklı çeşitteki zeytinleri tadarak damak tadınıza en çok uyanları alabilirsiniz. Adada gravyer peyniri üretimi yaygın ve peynirleri çok lezzetli. Sevdiklerinize hediye alacaksanız Hanya’dan gidecek en güzel hediye hiç şüphesiz lezzetli ve sağlıklı zeytinyağları.

Sevdiklerinize hediye alacaksanız Hanya’dan gidecek en güzel hediye hiç şüphesiz lezzetli ve sağlıklı zeytinyağları.



Hanya’da Osmanlı hükümranlığıyla birlikte kiliselerin hepsi önce cami; sonra adada Müslüman kalmayınca tekrar kilise olmuş. Bu dönüşümü yaşayan Aziz Nikolaos Kilisesi Hünkar Camisi’nden bugün hem kilise çanı hem de minare yükseliyor.  Osmanlı izlerini taşıyan diğer yapılar ise Küçük Hasan Paşa Camii, Yusuf Paşa Camii, Yusuf Paşa Hamamı. Benzersiz butikler için Splantzia Bölgesi'ni ve Zambeliou, Theotokopoulou ve Angelou caddeleri’nde günümüzde açık hava restoranı olarak hizmet veren çatısız Venedik binalarını keşfedebilirsiniz.



RODOS

Güneş Tanrıçası Hellios’un adası Rodos’tan limanı seyrederken Dorlar tarafından yaptırılan dev bronz heykelin hayalini kurmadan duramıyor insan. Bugün burada karşımızda olsaydı gözü açık yaşanan bir masalın içinde olurduk.


En iyi korunmuş Orta Çağ yerleşimlerinden bir olan Rodos bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Anıtları listesinde yerini almış durumda.

    Bütün tarihi yerleşim yerlerinde olduğu gibi ada eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Adada hüküm süren her ulus kendi yaşamından izler bırakmış. Eski şehir Orta Çağ’dan kalan kalesi ve dört kilometre uzunluğundaki duvarları ile sizi farklı bir hava solumaya davet ediyor. En iyi korunmuş Orta Çağ yerleşimlerinden bir olan Rodos bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Anıtları listesinde yerini almış durumda. Osmanlılar gelene kadar Rodos Şövalyeleri (Saint Jean Şövalyeleri) 14. ve 15. yüzyılda adada hüküm sürerek izlerini bıraktılar. Şövalyeler Sokağı turitlerin adada gezmekten keyif aldığı yerlerin başında geliyor. Grand Masters Sarayı yani Ustalar Sarayı ilk ziyaret edeilecek noktalardan biri. Şövalyeler döneminin en önemli eserlerinden olan sarayın yerleri Kos adasından getirtilen mozaiklerle süslenmiş. Şövalyeler Sokağı bugün tamamen orjinal hali ile korunmaya devam ediyor, Rodos’tan sonra Malta’ya giden ve Malta Şövalyeleri olarak anılan şövalyeler hala varlığını sürdürüyor ve devlet dışı aktör statüsü taşıyor.


LİNDOS
Lindos antik çağ döneminin önemli yapılarını kapsayan adı kadar tatlı ve huzurlu bir bölge. Lindos Akropolis Rodos ziyaretiniz sırasında ihmal etmemeniz gereken en önemli yerlerden biri. Lindos’a kara ya da deniz yolu ile ulaşabiliyorsunuz. Akropolis’in zirvesinde de Lindos Athena Tapınağı, Antik dünyanın en kutsal yerleri arasında yer alıyor. Büyük İskender, Troyalı Helen ve Herakles’in de ziyaret ettiği söylenen tapınaktan aşağı baktığınızda efsanevi bir manzara ile karşılaşacaksınız. Merdivenleri tırmanarak evet yorulacaksınız ama inanın zirveye vardığınızda yorgunluğunuzu unutturacak bir güzellik sizi bekliyor olacak.




ANTHONY QUİNN VE SAİNT PAUL PLAJLARI

Rodoa’a giderseniz sakin bir koy, sessizlik,  harika bir deniz ve iyi frappe kahve için Antony Quinn ve Saint Paul plajlarını tavsiye ediyorum. Adanın her yeri birbirinden güzel plajlarla dolu, isterseniz her gün bir başkasını deneyimleyebilirsiniz. Plajın adı neden dünyaca ünlü aktörün adını almış diye sorarsanız Anthony Quinn’in başrolünde oynadığı Navaron’un Topları (The Guns of Navorone) filminin bazı sahneleri bu muhteşem plajda çekilmiş.

Gerçek cruise deneyimi sunan Türkiye çıkışlı tek cruise markası Celestyal Cruises; geçtiğimiz sezonlarda uyguladığı Vizesiz Yunan Adaları & Atina turlarıyla bu sezon da seyahat severlere güzel bir tatil vadediyor.


İsmet Doğan Röportaj

Fotoğraf: Doruk Seymen


İSMET DOĞAN
BEN BİR BEDENİM SERGİSİ

Çağdaş Sanatçı İsmet Doğan’ın “Melez Anlatılar” Kitabı ile “Ben Bir Bedenim” sergisi sergiyle bütünleşen Hasköy İplik Fabrikasında sanatseverlerle buluştu. 





İsmet Doğan’ın sergisinin küratörlüğünü Franciska Niemand üstleniyor. Sanatçının son 30 yılda ürettiği işlerden oluşan sergi Hasköy İplik Fabrikasının büyüleyici ortamı ile birleşerek tadına doyulmaz dakikalar yaşatıyor. Videodan, enstalasyona, heykel ve ayna çalışmalarına kadar zengin bir içerik sanatseverleri bekliyor.


Melez Anlatılar kitabınızdan bahseder misiniz?
Yaklaşık 3,4 seneden beri üzerinde çalıştığım bir proje. Burada oldukça zorlu bir süreç. Ne yaptığımın anlaşılmadığını düşündüğüm için, meselemi başka yazarlarında paylaştığı, sorguladığı monografik bir kitap.

 Hasköy İplik Fabrikası’nda bulunan Ben Bir Bedenim serginizin içeriğinden bahseder misiniz?
Bu serginin küratörü Franciska Niemand diyor ki; bu sergi asıl olarak İsmet Doğan’ın son otuz yılda ürettiği geniş kapsamlı çalışmalara dair kronolojik bir görüş sağlamayı amaçlamamaktadır. Daha  ziyade farklı serilerinin altında yatan temaları birbirine bağlamaya, İsmet Doğan’ın sanatsal faaliyetlerini güdüleyen ana fikrine yanaşmaya çalışmaktadır. Bütün tablolarında, fotoğraflarında, videolarında, enstalasyonlarında, heykellerinde, kolajlarında ve aynalarla olan çalışmalarında karşılaşılabilen bu ana fikrin Dış ve İç arasındaki çatışma olduğu ortaya çıkacaktır.


 Resim ile ilgili olarak anılarınızda ilk neler var?
 Ortaokulda hocalarımın teşviki var.

 Ressam olarak hayatınızı devam ettirmeye ilk karar verdiğiniz dönem hangisiydi?
1982 senesi, ödüller alıyordum, bir atölye oluşturarak ressam olmayı deneyimledim. Delice bir karardı. Hala şaşırıyorum, başka bir şey yapamazdım.

Resime ilk başladığınızdaki ilham kaynağınız ile bugünkü ilham kaynağınız örtüşüyor mu? Farklılaştı mı?
Tabii ki farklılaşıyor, ama sorular ve sorunsallar aynı. Sanatçı olarak yaşamak ve devamlı resim yapmak bir serüven.

Fransa’da eğitim aldınız  orada resim ile ilgili anılarınız, deneyimleriniz neler oldu?
Kısaca hayal kırıklığı oldu. Tabii ki görgü kazandım.


Yurt dışından beğendiğiniz sanatçılar kimler?
 Gerard Rihter,Olafur Eliasson, kolaj yapan ressamlar, tüm feminist sanatçılar, Çinli ve İranlı sanatçılar gibi adı bende saklı başka çağdaş sanatçılar.

Bilinci beslemek gerekiyor diyorsunuz, nasıl besliyorsunuz bilincinizi?
 İki şekilde, öncelikle dünyasal ve kuramsal.


Türkiye’de çağdaş sanatın gelişimi ile ilgili neler söylersiniz?
Çağdaş sanat mecrası çok sorunlu, kimse kimseyi tanımıyor, tanımak için de bir çaba sarf etmiyor, kısaca kurumların ve bu aktörlerin saydamlaşması gerekiyor. Kutuplaşmayı aşarsak dünyalı olabiliriz. Bu da kendi “değer”lerimizi değerlendirmekle olur.


“Sanatçı hep aynı şeyi yapar psikolojik açıdan. Yani en derinde hep aynı şeyi yapıyorsun.” demişsiniz, siz sanatınızda neyi dert ediniyorsunuz?
Öncelikle bedeni, kim olmayı, ne olmayı değil…

Resim okuyan gençlere ne tavsiye edersiniz?

Bir dünya oluşturmalarını ve bu dünyayı etkileyen klasik ve çağdaş temel kuramlarını yani litaratütürü öğrenmelerini tavsiye ederim. Gençler litaratürü yok sayıyor, bu çok cahilce ve tehlikeli.



Atölye ortamınız nasıldır? 
Klasik bir atölye ortamı yok, çünkü çağdaş sanat yapıyorum. Öyle bohem sanatçı tavırlarını sevmiyorum. Bazen bir bilim adamı gibi, bazen bir derviş gibi, bazen de bir şaman gibi… Beni motive eden şey rüyalarım çünkü sürekli, durmaksızın değişik rüyalar görüyorum.Örneğin “Yer Değiştirme”yi rüyalarımda yakaladım. Sonra Freud’dan referans aldım.

Lapsus kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz? Bir manifestoydu diyebilir miyiz?
Evet, bir manifesto olduğunu  Levent Çalıkoğlu söyledi. Çünkü Batı ve batıcıl sanat yapan sanatı eleştirmekti. Hala batı sanat dünyasına oynayan birçok  sanatçı ve küratörleri anlamakta zorluk çekiyorum. Batıyı merkez almalarını anlayamıyorum. Tabii ki batıyı ciddiye almadığım anlamına gelmemeli bu sözlerim.



Sanat sizin için ne demek?
Öncelikle, “Sanatçı nedir?” diye sormaya ve düşünmeye başladım. Sanatçı gariptir, tuhaftır, endişelidir, yamuktur, resmi ideoloji ile asla barışık değildir, ne istediğini bilmeyendir; “mekân” ve “zaman” ile sorunları olan, dünyanın durumuna üzülen, her daim acı çeken ama bunu çalışmalarında gösteren, kafası-zihni her daim karışabilen, çocuksu, saf, hem “feminist” hem de post-feminist, yaşadığı, karşılaştığı dişil varlıklardan korkan aynı zamanda eril bakışa, patriyarkal sisteme karşı çıkabilen bir varlıktır. Dolayısıyla sanatçıyı sorgularken, sonrasında sanatı da sorgulamaya başladım ontolojik olarak. Dolayısıyla dil-kültür, metin, söylem, gösterge ve imge benim sorunsallarım oldu. “Kimlik, kültürel bir inşadır.” Bizler toplumsal süreçte kişi oluruz. Bu noktada da dilin, kimlik kavramının anlaşılmasına aracılık ettiğini belirtmek gerekir. Tabii ki kimlik mutlak değildir. Sanat aslında kimlik sorgulamasıdır.